Bildiğiniz üzere 14 Mayıs 2023’te yapılan seçimlerin ilk ayağında ve 28 Mayıs 2023’te yapılan ikinci ayağında Zafer Partisi; seçim öncesinde, seçim sırasında ve seçim sonrasında yaptığı hamleler ile muazzam bir yükselişe geçti. Hatta bu öyle bir yükselişti ki ulusal basın kanallarında 3 kattan fazla oyunu yükselten tek parti olduğumuz konuşulur oldu. Bakın, biz onların bir günlük bütçelerini toplam seçim bütçesi olarak kullanan ve bu oyu alan tek partiyiz. Fonlanmadık, başkaları gibi partinin kuruluş aşamasında veya seçimlerden önce yurtdışına çıkıp kendimize fon aramadık. Biz Genel Başkanımızın kitaplarını sattık, arabasını sattık, tesbih koleksiyonunu sattık, sığınmacıları yollayacağımızı söyleyip gidiş biletlerini sattık.
Karşılığı Türk halkında öyle teveccüh gördü ki çocuğunun bez parasından bir lira fazla miktarı bizim parti hesabımıza yatırıp, açıklama kısmına, “Evet, evladım çok değerli ama vatanım daha değerli” diyenler oldu. Ama maalesef ülkemizde her yükseleni ayağından çeken birileri olur. “Bunlar acaba neyi doğru yapıyor? Biz daha iyisini nasıl yaparız?” demek yerine; “Bu daha fazla güçlenmeden ayağını nasıl kaydırırız?” demeyi tercih edenler hep çoğunlukta oluyor. Bizim içinde aynen böyle oldu. Saldırılar başladı. Hatta o kadar çirkin bir hal aldı ki geçen gün Genel Başkanımız şu mesajı tüm il başkanlıklarına yollamak zorunda kaldı: “Değerli il başkanlarım, il ve ilçe binalarına hiç kimsenin ateşli silahla girmesine asla izin vermeyin: dibi köşeyi düzenli kontrol edin. Bilginiz dışında konulabilir. Ayrıca parti teşkilatlarına madde bağımlısı olduğu düşünülen kimsenin girmesine izin vermeyin. Bu mesajı tatbikat olarak değerlendirmeyin. Bir komplo girişimi olduğunu duyuyorum. Zafer Partisi’nin fikirleri ile başa çıkamayanlar şimdi başka yollara başvurma arayışı içindeler.” Düşünün bu mesajı yollamak zorunda kaldığımıza göre durum ne hallere geldi.
Bu saldırılar başladığında; ırkçı olduk sonra faşist daha sonra da ajan olduk. Önce MİT ajanıydık şimdi MOSSAD ajanlığı uygun görüldü. Troll hesaplarla genel başkanımız ve genel başkan yardımcılarımız hakkında yalan haberler yapıldı. Yazdıklarımız altına küfürler, mesajlarla tehditler, tahrikler ve bunun gibi pek çok yöntemi sırasıyla denediler. Baktılar olmadı böyle yeterince korkutamadılar, bizi destekleyen ve basının daha az dillendirme ihtimali olacak gençleri içeri aldılar. 3 hafta önce bizim partimizin üyesi olan kişilerin de arasında olduğu 27 genç tutuklandı ve 8 kişi hala hapisteler. Hatta 2 vatansever gazetecinin saçlarını kazımışlar. Böyle böyle bu gençleri sindirip korkutabileceklerine inandılar. Bu gençlerin hapiste olmasının tek sebebi ülkeleri hakkında kaygılanmak, sığınmacı ve kaçak politikanızı eleştirmek ve bunları haber yapmaktı. Kaldı ki yaptıkları haberlerin hepsi ulusal basında yayınlanmış haberlerdi. Ama bu gençler hem Zafer Partisi’ni destekliyordu hem de diğer basın mensuplarına nazaran daha kolay lokmaydı. Bunlar içeri alınırsa sosyal medyada Zafer Partisi’nin kolu kanadı kırılır diye düşünüldü.
Ama düşündükleri gibi olmadı. Bu da istedikleri kadar işe yaramamıştı. Bu sefer sahneye başka aktörler çıktı.
Şimdi değişik isimler, Genel Başkanımıza saldırıyor. Malum bu ara İsrail savaşı gündemde olduğu için şimdi de, “MOSSAD ajanı” diyerek saldırıyorlar. Tamam hepsini anladık da Ahmet Davutoğlu senin ortaya atılmanı anlayamadık. Sen değil miydin, “Terörle mücadele konusunda eski defterler açılırsa birçok insan, insan içine çıkamaz” diyen? Sen değil miydin, “Ankara’da terör saldırısı sonrasında halkın nabzını tutuyoruz. Saldırıdan sonra da %43,5-44 bandına doğru da bir yükselme trendi devam ediyor” diyen? Sen değil miydin, “İleride bir gün, Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman, eminim en kritik dönemlerden, birkaç aydan biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır” diyen? Madem öyle Genel başkanımızın çağrısına kulak ver ve 7 haziran ile 1 Kasım arasında ne oldu çık anlat bildiklerini. Sana Genel başkanımızın dediği, “Korkarak siyaset yapılmaz Türk halkına karşı sorumluluğumuz var” cümlesini tekrar hatırlatıyorum. Gel, korkma ve açıkla. Ama yok onu açıklayamam dersen ve biliyoruz ki açıklayamayacaksın Genel Başkanımızın çağrısına cevap ver, çık karşısına canlı yayında. Bırak artık uzaktan “çamur atayım izi kalsın” politikasını. Artık Türk halkı bunları yemiyor. Değiştirin şu çirkin yöntemleri. Aslanlar gibi çık karşısına ne söyleyeceksen yüzüne söyle.
Biz daha bu yola çıkmadan bu yolun zor olacağını, bize yoğun saldırı olacağını, hatta birbirinden nefret edenlerin bile bize karşı birlik olup saldıracağını biliyorduk. Çünkü biz bir vatan mücadelesine çıkıyorduk. Yaptıklarının vatanla alakası olmayan herkesin hedefi haline gelmemizden daha doğal bir şey olamazdı. Ama şunu unutmamak lazım. Atamız bu ülke için Kurtuluş Savaşı’na başlarken içinde bulunduğu şartlar şu an bizim içinde bulunduğumuz durumdan bin kat daha kötüydü. Yorulmadı. Yılmadı. Vazgeçmedi. Yorulmayacağız, yılmayacağız, vazgeçmeyeceğiz. Unutmayın ki; biz, Atamızın emanetini sonuna kadar koruyacağız ve çok iyi biliyoruz ki, “MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET, DAMARLARIMIZDA Kİ ASİL KANDA MEVCUT.” Kanı bozuk kim varsa o korksun. Bizi korkutamazsınız.
Son olarak kısaca İsrail-Hamas arasındaki savaşa değinmek istiyorum: Bakın, buradan uyarıyoruz; İsrail ve ABD, Hamas’ın yapmış olduğu saldırıyı, Ortadoğu haritasını yeniden çizmek için büyük ölçekli bir savaşa bahane olarak kullanmak istiyorlar. Bu sürece Rusya ve İran’ın devreye girerek müdahale etmesi çok muhtemeldir. Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve yaşamsal menfaatlerini tehdit edecek gelişmelere karşı “en kötü durum senaryosu” çerçevesinde hazırlık yapması gerekmektedir. Derhal TBMM’ye askeri sağlık ve askeri yargı sistemlerini kuracak yasa tasarıları getirilmelidir. Trakya ve Kıbrıs’ta askeri birliklerimiz olağanüstü durumlara karşı hazırlıklı olmalıdır. Unutulmamalı ki şu anda 2. Dünya Savaşı öncesine benzer günler yaşamaktayız.