2011’de Suriye’de başlayan ve AKP Hükümetleri tarafından Beşar Esad rejimini devirerek Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek için kışkırtılan Suriye iç savaşından Suriye’den sonra en zararlı çıkan ülke Türkiye olmuştur.
Esasen Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bünyesinde Polonya Dışişleri Bakanlığı’ndan daha az Arapça bilen diplomat olduğu gözönünde tutulur ise AKP’nin Suriye’de örtülü operasyon ile iktidar devirmesinin mümkün olmadığı da görülürdü. Zaten MİT 3 rapor vererek Suriye rejimini devirmenin mümkün olmadığını belirtmişti.
Erdoğan’ın Beşar Esad’ı devirme sevdasının Türkiye’ye ağır zarar veren sonuçlarını dört temel başlık altında toplamak mümkündür.
Bunlardan ilki,
1) Suriye’nin kuzeyinde gelecek on yıllarda Türkiye için en büyük tehdidi oluşturacak olan bir PKK’istanın kurulma süreci başlamıştır. Üstelik Saray rejimi “Bugün yarın tepenize iniyoruz” diye epeyce bir esip gürlemeden sonra ABD ile PKK-YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde hakim olması konusunda anlaşmıştır. Bu anlaşmanın yapıldığını,
a) Teröristbaşı Öcalan’ın son mektubu,
b) ABD’nin Suriye özel temsilcisi Jeffrey’in açıklaması,
c) Başkan Trump’ın Erdoğan’a söyleyerek, PKK’ya karşı askeri harekatı durdurdum şeklindeki açıklaması ayrı ayrı göstermektedir. Öte yandan bu sonbahardan itibaren yeni bir terörle müzakere sürecinin başlayacağı anlaşılmaktadır. “Bir gece ansızın gelebilirim” şarkısının yerini “Bir başka bahara kaldı mutluluğum” mısraları almıştır.
İkinci zarara gelince;
2) Erdoğan’ın Esad’ı devirme politikası ülkemize kayıtlı-kayıtsız olmak üzere toplam 5.3 milyon Suriyelinin dolmasına neden olmuştur. Şimdi Türk Milleti uyutularak, alıştırılarak Suriyelilere vatandaşlık verilmesi politikası izlenmektedir. 2040 yılında Suriyeli sayısı 10 milyona yükselecektir. Türkiye’nin birçok kenti Arap kenti haline dönüşecektir. Ülkemizin milli kimliğini muhafaza etmek mümkün olmaktan çıkacaktır.
Üçüncü ağır zarar ise;
3) Erdoğan’ın Esad’ı devirme politikasının bedelini Türk Milletinin 40 milyar Dolar borçlanarak ödenmesinden kaynaklanmaktadır. Suriyeliler için harcanan 40 milyar Dolar bugün yaşanan ekonomik krizin önemli nedenlerinden birisidir. Türkiye gibi 450 milyar Dolar dış borcu olan, Dolar için %7.5, Avro için %5.25 faiz ödeyen bir ülkenin Saray’ının Türk Milletinin sırtından bonkörlük yapmaya, halk soğan kuyruğunda bekler, gençler işsizlikten intihar ederken Suriyelileri yedirip içirme hakkı yoktur.
Ve dördüncü büyük zarar,
4) Erdoğan’ın Esad’ı devirme tutkusu Türkiye’yi ABD ile Rusya arasına sıkıştırmış ve Türk dış politikasının manevra alanını ortadan kaldırmıştır.
Türk halkının İYİ Parti’ye, Ak Parti’ye, CHP’ye, MHP’ye, HDP’ye, Saaadet Partisi’ne oy veren yüzde 90’ından fazlası Türkiye’nin başına ağır belalar açan bu Esad’ı devirme politikasının sona ermesini ve Suriyeli sığınmacıların evlerine dönmelerini istemektedir.
Peki, kimler Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalmasını istemektedir.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalmasını isteyenlerin başına Suriye’den Arapları kovan, aç kalmaları için evlerini ve tarlalarını yakıp yanan tarlaların kenarında halay çeken PKK YPG çeteleri ve onun Türkiye’deki uzantısı HDP adlı partimsi amorf yapı gelmektedir. PKK-YPG adlı etnik temizlikçi, emperyalizmin uşağı narkotik çete ve Türkiye’deki sahte siyasal uzantısı, Suriyelilerin evlerine dönmelerinin Kuzey Suriye’de kurulmak istenen terör devletinin engelleyeceğini bilmektedir.
Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını selefi cihatçı denilen IŞİD, Nusra ve benzeri adlarda örgütlenen kozmopolit, İslam ve İslam medeniyeti düşmanı, emperyalizmin beşinci kolu olan çeteler istemektedir. Çünkü bu çeteler gelecekteki terör alanı olarak Türkiye’yi hedeflemektedirler. Suriyelilere içlerinde büyüyecekleri koza olarak bakmaktadırlar. Bu küçük grubun AKP üzerinde büyük ve etkili şekilde baskı yaptığı görülmektedir.
Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesinin propagandasını yapan üçüncü grup ise tanıdık bir güruhtur. Bu güruh, 2002’de “Kıbrıs’ın jeopolitik önemi yok, verelim gitsin” çığlıkları atanlardır. Bu güruh, 2007-2014 arasında “Kahrolsun Ergenekon, yaşasın cemaat” diye salya sümük Türk Ordusuna saldıranlardan oluşur. Bu güruh, 2009-2015 arasında “Öcalan güzellemesi yapan, Türk bayrağının isminin değiştirilmesi gerektiğini” söyleyenlerden oluşur.
Suriyeli sığınmacılara Türkiye’de kalsın diye çırpınan dördüncü grup ise FETÖ’cülerdir. Türkiye’nin karışması için her fırsatı sonuna kadar istismar eden bu çete şimdi Suriyelilerin kalmasının propagandasını yapmaktadır.
Şimdi bu güruhlar kumbaralarına yeni jeton atıldığı için koro halinde Suriyelilerin vatanlarına dönmelerini isteyen ve bunu ifade edenleri “ırkçı” olmakla ve halkı Suriyelilere karşı kışkırtmakla suçlamaktadırlar.
Bu dört grubun dışında başkaları da Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemektedir.
Kimdir bunlar? ABD, Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemektedir.
Avrupa Birliği, Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemektedir.
İsrail, Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemektedir.
Arap ülkeleri olan Lübnan ve Ürdün Suriyelileri entegre etmeyi reddedip geri yollarken, Türkiye’den imkansız olan istenmekte ve Suriyelileri entegre edin denmektedir. Çok entegre etmek istiyorsanız alın siz entegre edin.
Suriyelilerin Suriye’ye vatanlarına, doğdukları topraklara dönmesini isteyen bütün partilerden yurttaşlar, Suriyeli sığınmacıların ve Suriye’nin gerçek dostlarıdır. Çünkü bizler, bu noktada bütün Türk Milletinin iradesini temsil ediyoruz. Nereden mi belli? Gelin referandum yapalım. Biz biçare Suriyeli sığınmacılara değil, amacı önce Suriye’yi sonra bir iç savaşa sürükleyerek Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen emperyalist bir projeye karşı çıkıyoruz. Biz Saray’ın Türk halkını uyutarak Suriyelilere vatandaşlık vermesini reddediyor, Suriyeli sığınmacıların yurtlarına dönüşlerinin sağlanması için gereken politikaların uygulanması gerektiğini savunuyoruz. Bu konuyu ben Ümit Özdağ olarak kişisel olarak gündemde tuttum ve tutmaya devam edeceğim.
Saray rejimi Suriyeli sığınmacılar konusunun kamuoyunda tartışılmaması için elinden geleni yaptı. Suriyeli sığınmacılar konusu basında sansür edildi. Ancak ben Türkiye’nin 1 numaralı milli güvenlik sorunu olarak gördüğüm bu konuyu gündemde tutmak için yoğun bir çaba sarfettim. Kitap yazılmasını teşvik ettim ve yazdırdım. Çalıştaylarve paneller düzenledim. Konuyu değişik açılardan inceleyen raporlar yayınlattım. Mektuplar yazdım. Konferanslar verdim. İnternet siteleri kurdum. Sanal medyayı kullandım. Bütün sansüre rağmen konunun tartışılmasını sağladım. Bugün bütün Türkiye bu konuyu tartışıyor. 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri gösterdi ki, AK Parti’nin seçimleri kaybetmesinde ekonomik krizin yanında Suriyeli sığınmacılar politikası önemli rol oynadı.
Son 10 gündür içlerinde AK Parti milletvekillerinin de olduğu malum Annan Planı, FETÖ, PKK dostu bir güruh bana karşı “halkı Suriyeli sığınmacılara karşı tahrik ettiğim iddiası” ile hedef göstererek sanal alemdebir saldırı başlattılar.
Öte yandan bazı illerimizde polis Suriyeli sığınmacılar tarafından işlenen suçlara karşı sanal alemde demokratik tepki gösteren yurttaşların evlerini basıp bu insanları gözaltına alıyor.
Bana yönelik hedef gösteren saldırılar ve demokratik tepki gösteren yurttaşlara yönelik polis operasyonlarının arkasından Suriyelilere yönelik bir provokasyon gelecek. Kontrollü olaylar çıkarılacak ve sonra suç bizlerin üzerine bırakılmaya çalışılacak. Arkasından baskı operasyonları ile Suriyeli sığınmacılar konusunda demokratik muhalefet susturulmaya çalışılacak. Şimdiden açıkça uyarıyorum. Bu tür psikolojik operasyonlara hiç girişmeyin.
Bu vesile ile başta gençler olmak üzere Suriyeli sığınmacılar arasında suç işleyenlere tepki gösteren bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum. Asla Suriyelilere karşı şiddet kullanmayın. Devlet güçlerini göreve çağırın. Polis, jandarma ve yargı bırakın görevini yapsın. Siz, Suriyeli sığınmacılar meselesini Türkiye’nin başına saran AK Parti’nin politik kadrolarına, demokratik tepkinizi iletin. AKPartili milletvekillerine tepkinizi gösterin. AKPartili belediye başkanlarına şikayetlerinizi iletin. AKP il ve ilçe teşkilatlarına gidip şikayetlerinizi anlatın. Şiddetten kesinlikle uzak durun.
Bölücüsü, emperyalizmin taşeronu, strateji ve jeopolitik cahili güruh ve hangi sınıftan olursa olsun bana yapılan hiçbir saldırı beni Türk Milletinin hukukunu, Anadolu’daki egemenliğini, refah ve güvenliğini koruma ve savunma konusundaki kararlılığımdan asla vazgeçiremeyecektir. Suriyelilere Türkiye’de vatandaşlık değil, Suriye’de vatan verme mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğime tekrar söz veriyorum.