Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit ÖZDAĞ’IN 28.09.2021 TBMM Basın Açıklaması
Değerli basın mensupları,
Saray rejiminin devlet krizini her geçen gün biraz daha ağırlaştırdığı bir süreçten geçiyoruz. Tarihin en kıdemli devlet kültürüne sahip milleti olan Türk Milletine hiç yakışmayacak şekilde devletimiz bir aile şirketi gibi yönetilmeye çalışılıyor. ABD Başkanı ile yaptığı ikili görüşmeye Türk devletinin hiç bir yetkilisini almayan Erdoğan, görüşmelere yanında tercüman olarak aile dostu olduğunu söylediği bir Amerikan vatandaşı genç kız ile giriyor. Böyle olunca da Amerikan tarafı görüşmelerin içeriği hakkında ortalığa kabul edilmesi mümkün olmayan ve devletimizi küçük düşürücü söylentiler yayabiliyor.
Devletimizin bir aile şirketi gibi yönetildiğinin diğer bir üzücü örneğini Washington’a atanan AKP Büyükelçisi Murat Mercan’ın Başkan Biden tarafından Beyaz Saray’da tören ile kabul edilmesi gereken itimat mektubunun Washington’da bir otelde Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’dan sorumlu Milli Güvenlik Danışman yardımcısı tarafından kabul edilmiş olması tam bir rezalettir. Mercan, eğer Türk Büyükelçisi olsaydı bu muameleyi kabul etmez Ankara’ya geri dönerdi.
Değerli basın mensupları,
Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan kriz Erdoğan’ın son ABD ziyareti sırasında zirveye çıkmıştır. Biden Yönetimi, Erdoğan’a Afganistan konusunda istediklerini aldıktan sonra tam anlamı ile refüze etmiştir. Erdoğan dahi bu muameleden ötürü şaşkınlığını ifade etmek zorunda kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamı, şaşkınlık ifade edilecek bir makam değildir. Bir yandan Moskova’da Putin’in kapısında bekletilmek, diğer yandan Washington’da refüze edilmek, yaşanan devlet krizinin somut göstergeleridir.
Erdoğan ABD’de itilip kakılmaya müsaade ederken, ABD Temsilciler Meclisi PKK/YPG’ye sözde IŞİD ile mücadele kapsamında 177 milyon dolarlık yardım yapmayı kabul etmiştir. Saray Rejiminden ve sarı muhalefetten terör örgütüne yapılan bu yardıma en küçük bir tepki gelmemiştir. Saray Rejimi iktidarda kalmak, sarı muhalefet ise iktidara gelmek için ABD ile iyi geçinme peşindedirler.
Oysa, Türk-Amerikan ilişkilerindeki asıl kırılma S-400’ler değil, ABD’nin Türkiye’nin azılı düşmanı olan FETÖ ve PKK/YPG ile dostluğunu sürdürmesidir. Bu konuda ABD ne kadar suçlu ise ABD’nin bu ittifakları yapmasının önünü açan ve bunu durduramayan Saray Rejimi de o kadar suçludur.
Değerli basın mensupları,
Öte yandan Rusya da Saray Rejimini ağır bir baskı altına almıştır. Rus savaş uçakları Suriye’nin kuzeyinde önce Türkiye kontrolündeki bölgede bulunan üç köyü vurdu. Rus Dışişleri, Türkiye’yi tehdit eden açıklamalar yaptı. Moskova, bir askeri harekat ile Türkiye’ye milyonlarca yeni Suriyeli sığınmacıyı itebileceğinin sinyallerini veriyor. Böyle bir göç Türkiye’nin karşı karşıya olduğu felaketi daha da ağırlaştıracaktır.
Bütün bunlar olurken, olayları bölgede görev yapan 3 generalin istifası izledi. Milli Savunma Bakanlığı’nın yapmış olduğu sağlık nedenleri ile istifa açıklaması doğru değildir. Hiçbir Türk generali savaş hattında askerlerini bırakarak sağlık nedenleri ile istifa etmez. Generallerin istifa nedenini biliyoruz. İnşallah bu nedeni açıklamak zorunda kalacağımız şartlar ortaya çıkmaz.
Türkiye, Saray Rejiminin hatalı Suriye politikası neticesinde iyiden iyiye sıkışmış vaziyettedir. ABD destekli PKK/YPG bölgesi her geçen gün bölgeye varlığını kabul ettirirken, Saray Rejimi sessiz ve hareketsiz PKK/YPG’yi seyretmektedir. Kimse bize “PKK ile çok iyi mücadele ediyoruz” hikayesi anlatmasın. PKK, ağırlığını Suriye’ye vermiş, Suriye’nin kuzeyinde devlet inşası sürecindedir. PKK ile başarılı mücadele ancak Suriye’de yapılabilir.
Yapılması gerekenleri diplomatik ve askeri başlıklar altında toplamak gerekmektedir. Diplomatik alanda Suriye ile görüşmeler başlamalıdır. Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye geri dönüşünün eşgüdümü sağlanırken, Türkiye’nin de Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi sürecinin takvimi konuşulmalıdır.
Öte yandan askeri alanda da yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 15 Temmuz öncesinde fiilen, 15 Temmuz sonrasında hukuken ve fiilen parçalanan emir-komuta birliği tekrar ve hızla sağlanmalıdır. Durum Saray Rejiminin ve sarı muhalefetin bildiği ve anladığından daha vahimdir.
Yapılması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin aile şirketi gibi değil, tekrar devlet geleneklerine uygun şekilde yönetilmeye başlanmasıdır. Türk Milleti, Türk devletini geri istemektedir. Zafer Partisi, Türk Milletine Türk devletini geri verecektir.
Değerli basın mensupları,
Söz IŞİD’den açılmışken Türkiye’nin üzerinde yeterli şekilde durmadığı bir diğer hususta iki askerimiz Fethi Şahin ve Sefer Taş’ın IŞİD tarafından 2016’da yakılarak öldürülmesi emrini veren Suriyeli Cemal Abdulrahman Alwi hadisesidir. Cemal Abdulrahman Alwi, eylemden sonra önce Kilis’e sonra eşi, gelinleri ve torunlarıyla Gaziantep’e yerleşmiştir. Alwi, Gaziantep’te kuşçuluk yaparken bir ihbar sonucunda 15 Haziran 2020’de yakalanmış, 18 Haziran’da tutuklanmıştır. Alwi’nin, hakkında hazırlanan iddianamede 2013-2016 arasında IŞİD yöneticisi olarak, Fethi Şahin ve Sefer Taş’ın yakılarak şehit edilmesi dahil birçok infaz eylemine imza attığı ortaya konulmuştur. Buna rağmen Alwi, 2 Mart 2021’de hakkında “Delillerin toplanmış olması ve karartma ihtimalinin bulunmaması, sanığın ailevi ve şahsi mazereti” gerekçesi gösterilerek, konutu terk etmeme ve yurt dışına çıkmama tedbiri konularak serbest bırakılmıştır. Mahkeme bu tedbiri de 26 Haziran’da kaldırmıştır.
Değerli basın mensupları,
İki Türk askerinin yakılarak infaz emrini veren bir katil nasıl “deliller toplandı ve karartma ihtimali yok, ailevi ve şahsi sebepler ile” diyerek serbest bırakılır. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e soruyorum. Bu karardan haberiniz var mıydı? Nasıl kabul ettiniz? Adalet Bakanlığı olarak bu karara neden itiraz etmediniz? İki askerimizin yakılması eyleminin emrini veren bu katilin serbest kalmasına neden itiraz etmediniz?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a soruyorum. İki askerin yakılmış. Yakma emrini veren katil Gaziantep’te ailesi ile mutlu mesut oturuyor. Dükkan açmış, ticaret yapıyor. Neden siz bunun hesabını sormuyorsunuz?
Numan Kurtulmuş’a da soruyorum. Fehmi Şahin ve Sefer Taş’ın şehit edildiği günlerde IŞİD’in böyle bir eylem yaptığını yalanladınız. Bunu gündeme getirmek isteyen muhalefete saldırdınız. Türk Milletinin şehitlerinin yasını tutmasını engellediniz. Utanmıyor musunuz?
Buradan sormak istediğim son soru şu: Askerlerimizi şehit eden IŞİD çetesi içinde Türkiye’de bir ilden giden 48 kişilik sürüydü. İki askerimizi ise üç kişi birlikte yaktılar ve caniliklerini filme çektiler. Bu katillerden Talip Akkurt, PKK’lılar ile girdiği bir çatışmada öldü. Diğer iki hain Hasan Aydın ve Muhittin Büyükyangöz’e ne oldu?
Diğer 45 kişi ne yapıyor? Bunlar da Türkiye’ye dönüp geldikleri şehre yerleştiler mi? Bu katiller Türkiye’ye gelmiyor ise neden bulup öldürmüyorsunuz?
Muhalefeti takip etmek için ayırdığınız kaynağı, personeli, araç gereci; teröristleri takip etmek, eylemlerini engellemek, öldürmek için kullansanız daha iyi iş yaparsınız.
Türkiye’de devlet krizi var diye boşa demiyoruz. Asker katillerine dükkan açma izni verip, ailevi ve şahsi sebepler ile serbest bırakan bir ülkede devlet kriz yaşanmaktadır.
Zafer Partisi olarak Türk Milletine söz veriyoruz. PKK, FETÖ ve İŞİD terörü ile “teröre 0 hoşgörü” ilkesi ile mücadele edeceğiz. PKK terörünü Türkiye içinde ve dışında bitirmek amacı ile Demir Güvercin Eylem Programını uygulayacağız.
FETÖ terör örgütü iktidarın iki yüzlü tavrından, sarı muhalefetin oportünist işbirlikçi tavrından ötürü varlığını ve etkinliğini sürdürüyor. FETÖ, son Haçlı seferidir. FETÖ ile mücadele eylem planımızın adı bundan dolayı ilk Haçlı Seferi ile mücadele eden kahraman Türk hakanı Sultan Kılıçarslan’dan esinlenerek, Kılıçarslan Kalkanı adını almıştır.
Emperyalizmin oyuncağı, sözde Müslüman özde sapık IŞİD ve benzeri selefi terör örgütleri ile mücadele eylem planımız ise Hoca Ahmet Yesevi’den esinlenerek adlandırdığımız Yesevi Zırhı Eylem planıdır.
Değerli basın mensupları,
Bugün üzerinde duracağım konu Mavi Vatan olacak. Birkaç gün önce CHP’li Ünal Çeviköz Mavi Vatan’da Türkiye’nin saldırgan bir politika izlediğini söyleyerek Atina’yı çok sevindirdi. Ancak Atina’yı çok sevindiren sadece CHP değil. AK Parti de Atina’nın şenlik düzenlemesi için elinden geleni yapıyor.
24.09.2021 saat 19.30 tarihli yayınlanan NAVTEX tam bir skandaldır! Altını çizerek söylüyorum. Bu NAVTEX ile AK Parti, Rum yönetiminin sözde MEB’ini fiiilen tanımıştır! Bu NAVTEX derhal GKRY MEB’ini tanımadığımızı gösterir şekilde düzeltilmelidir.
İlan edilen bu NAVTEX Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve KKTC üzerindeki hak ve yükümlülüklerine zarar oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ne Doğu Akdeniz’de giydirilmeye çalışılan Neo-Sevr Planı olan, Seville haritasını temel alan bu NAVTEX, GKRY’nin sözde MEB alanını tanımaktadır. Kara yüzölçümünün 30 katı Deniz Yetki Alanı isteyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin haksız ve hukuksuz iddialarını legal gören bu NAVTEX, Türk Milleti’nin hak ve menfaatlerini savunmaktan ziyade bu menfaatlere büyük yaralar açmaktadır.
Değerli basın mensupları,
AK Parti, uzun zamandır Doğu Akdeniz’deki pro-aktif pozisyonumuzdan taviz vermektedir. Araştırma, Sondaj ve Sismik Arama gemilerimizi bölgeden çekerek buradaki faaliyetlerimize ara vermiştik. Bu pasif dönemde elimizdeki tek enstrüman olan NAVTEX ilanlarının da bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ne dayatılan haritalara ve hukuksuz iddialara uygun hale gelmesi, başta Doğu Akdeniz olmak üzere tüm dış politikamız için endişe verici bir tutumdur.
Diğer yandan; Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ortak bir kadere ve çıkar eksenine sahiptir. Bu noktada uzun zamandır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de bir Mavi Vatan’ı olduğunu vurgulamaktayız. Deniz alanlarının hakkaniyetli ve adaletli paylaşımı temelinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Adası’nın güneyinde de deniz alanlarına sahip olması gerekmektedir. Fakat yayınlanan bu NAVTEX, Türkiye’nin Kıbrıs Türkleri’nin bu hukuki hakkını tanımadığı manasına gelir. Bu durum ise başta Seville Haritası olmak üzere yayılmacı, istilacı ve hukuk Rum-Yunan ittifakının tezlerine hizmet etmek demektir.
Yayınlanan bu NAVTEX, Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına sahip çıkma mücadelesini sekteye uğratmaktadır. Bu NAVTEX ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kendi elimizle tartışmaya açmaktayız. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Seville Haritasındaki sözde MEB alanlarına uygun NAVTEX yayınlamak demek “Ben, Türksüz bir Kıbrıs, Türkiyesiz bir Doğu Akdeniz Projesine izin veriyorum hatta kendi elimle kapı aralıyorum!” demektir.
Değerli basın mensupları,
AK Parti yönetimi bu hatalı ve acilen düzeltilmesi gereken NAVTEX’i duyurduğu andan itibaren başta Yunan ve Rum hesapları olmak üzere tüm Türkiye karşıtı ve düşmanı sosyal medya hesapları sevinç çığlıkları atmıştır. “Türkiye’nin Yunan ve Rum tezlerini tanıdığını” belirten bu hesap ve kişilerin tavırları da NAVTEX’in nasıl bir sorun yarattığını ortaya koymaktadır.
Son 5 gündür süren Türkiye ile KKTC arasında gerçekleşen Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel – Akdeniz Fırtınası tatbikatının hemen ardından bu NAVTEX’in açıklanmasını da oldukça manidardır. Bir yandan, tatbikatlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileriyle görüşmeler ve çalışmalar yürütürken diğer yandan Rum ve Yunan menfaatlerine hizmet eden Seville haritasına uygun NAVTEX yayınlamak, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini kendi elimizle tehlikeye atmak demektir. Unutulmamalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Adası’nda uluslararası garanti ve ittifak antlaşmaları doğrultusunda barış ve güvenliğin teminatıdır.
Yayınlanan bu NAVTEX, kendi elimizle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kendi bölgesinde dışlamakta, hatta haklarını tanımamaktadır. Kıbrıs’taki tek çözüm olan egemen eşitliğe dayalı, iki devlet modelinin hem ulusal hem de küresel kamuoyunda kabul gördüğü bu günlerde Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin denizlerdeki haklarını kendi elimizle tartışmaya açan bir NAVTEX yayınlandı. Sırf Yunanistan ve Rum Kesimi ile diyalog kurma pahasına yapılan bu hatalar, uzun vadede büyük tarihsel kayıplara neden olabilir!
Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini denkleme almayan harita ve projelere uygun adımlar atmak Türk Milleti’nin gelecek planlarını da çöpe atmak demektir. Diğer yandan; Bu NAVTEX, Yunan ve Rum İttifakının haksız ve hukuksuz iddialarını da meşru bir zemin sunmaktadır. Kıbrıs Türklerinin denizlerdeki egemenlik haklarını yok sayan bu NAVTEX yabancı odakların ve Türk düşmanı tezlerin ekmeğine yağ sürmektedir.
Mavi Vatan meselesi gönüllerde ilk Kıbrıs davası ile yer edinmeye başlamıştır. Yunanlı ve Rumlar tarafından Kıbrıs Türklerine uygulanan soykırım, ayrımcılık ve yok sayma politikalarına karşı önemli bir mücadele merhalesi olan Mavi Vatan Doktrini’nden Kıbrıs özelinde taviz vermek tüm Doğu Akdeniz politikamızın altına dinamit koymak demektir. Bu yanlış, vakit kaybetmeden düzeltilmeli, yayınlanan NAVTEX kaldırılmalı ve GKRY’nin sözde MEB alanlarının da dahil edildiği ve Kıbrıs Türkü’nün haklarını savunan yeni bir NAVTEX ilan edilmelidir. Uzun vadede ise sadece NAVTEX’in yeterli olmadığını bilmeliyiz! Daha aktif, atak politikalar izlememiz gereken Doğu Akdeniz’de, bu tarz yanlış icraatler yapılması hem hak ve menfaatlerimizi zedelemekte hem de Kıbrıs’ta katledilen, soykırıma tabii tutulan Türklerin kemiklerini sızlatmaktadır.
Navtex GKRY’nin sözde MEB’ini bire bir sınır almıştır. Bu büyük bir hatadır. Zafer Partisi olarak bu NAVTEX’in düzeltilmesini ve GKRY sözde MEB sınırlarının tanımadığımızın derhal gösterecek şekilde tadilini istiyoruz. AK Parti MAVİ VATAN politikası ve Doğu Akdeniz’deki varlığımız kadük etmektedir. Bu çok ama çok ciddi bir ihanetten kaynaklı kasıttır, değilse cehaletten kaynaklanan hatadır. Ama her ikisi de ne kadar kötü ellerde olduğumuzun göstergesidir.
[elementor-template id=”1423″]