2007’den bu yana ülkemizde yargı iktidarın siyaseti düzenleme aracı olarak kullanılmaktadır. 2007’de “askeri vesayeti” tasfiye kılıfı adı altında Türk ordusunun güçsüzleştirilmesi operasyonu bizzat AK Partili milletvekili ve genel başkan yardımcılarının açıklamaları ile ifade edildiği gibi AK Parti, FETÖ ve CIA işbirliği ile gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Bunu Balyoz ve casusluk operasyonları izlemiştir. Türk ordusunu özellikle Türk deniz kuvvetlerini aldıkları emir gereği üstelik İngilizceden tercüme metinler ile suçlayan FETÖ’cü savcı ve yargıçlar işgal altındaki İstanbul’daki Nemrut Mustafa Divanından daha alçak, daha aşağılık kararlara imza atmışlardır. FETÖ, MİT ve casusluk davaları ile elindeki silahı iktidara çevirince AK Parti ile FETÖ’nün yolları ayrılmış ve sonuç 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi olmuştur.
FETÖ aracılığı ile siyaseti tanzim etmeyi öğrenen AK Parti şimdi anlaşılan hukuku Zafer Partisi’ne karşı kullanma sürecini başlatmıştır. Zafer Partisi’nin sarı muhalefet olmaması, iktidara taviz vermemesi, Saray rejiminin milli güvenlik tehdidinin ötesinde milli varlık tehdidi yaratan yanlış sığınmacı ve kaçak politikalarını sert bir şekilde eleştirmesi Saray rejimini yormuştur. Saray böyle bir muhalefete alışkın değildir. Saray rejimi kendisine küfredilmesini, hakaret edilmesini, AK Parti’ye destek veren kitlelerinin ötelenmesine dayanan bir muhalefeti tercih etmektedir. Oysa Zafer Partisi Azerbaycan savaşında Erdoğan’ın doğru politika izlediğini rahatlıkla söyleyebilmektedir. Rusya-Ukrayna savaşında izlenen politikanın başarılı olduğunu söylemekte ancak yanlışları da en açık dille ortaya koymaktadır.
Zafer Partisi’nin bütün imkansızlıklara, baskılara, ambargolara rağmen büyümeye devam etmektedir. Partimizin oy oranı yüzde 7’yi geçmiştir. Bunu en iyi Erdoğan’ın bildiğini biliyorum. Çünkü ben de rakamları Saray’dan alıyorum. Saray’a verilen son anket, yüzde 7’yi geçmişiz.
Bu kontrol edilemez yükselişin ve halkın Zafer Partisi’nin sığınmacılar politikasına her geçen gün artan desteğin önüne geçmek için Zafer Partisi’ne ve bana yönelik operasyon ve provokasyon arayışlarının olduğunu görüyoruz, duyuyoruz.
Öncelikle şunu söyleyelim ki; Zafer Partisi 13 milyon sığınmacı ve kaçak içine yerleştirilmiş on binlerce terörist ve ajanın varlığı konusunda Saray’ı sürekli uyarmış, ülkemize kitlesel göçü teşvik edenlerin zamanı gelince düğmeye basarak ülkemizi Lübnanlaştıracağını ifade etmiştir. Devlet yönetmenin bilinci ile hareket eden Zafer Partisi kadroları bir yandan en sert eleştirileri yaparken diğer yandan da halkın tahrik edilmemesi için azami dikkati göstermiştir.
Değişik sığınmacılar ile ilgili asayiş olaylarında parti yetkililerimiz emniyet güçleri ile sürekli temas halinde olmuş, olay çıkmasını engellemişlerdir. Bu görüşmelerin günü saati, günü, konusu, görüşülen kişinin ismi hepsi parti arşivimizde mevcuttur. Bunu Emniyet Genel Müdürlüğü de biliyor.
Ancak partimizi olayların içine çekmek için bazı komploların yapıldığı haberlerini aldık ve alıyoruz. Bu çerçevede 13 Eylül 2023’te ÖZGÜR-DER (Özgür Düşünce Eğitim Hakları Derneği) tarafından bir bildiri yayınlanarak, İstanbul-Fatih Saraçhane’de “IRKÇILIĞA HAYIR” mitinginin düzenleneceği duyuruldu. Bu duyuruyu müteakip bazı malum gazeteler ve yayın organları (Yeni Akit, Yeni Şafak Gazetesi) Zafer Partili olduğunu iddia ettiği MÜDAFAA HAREKETİ adlı grubun bir bildiri yayınladığını, ırkçılık karşıtı mitingi basma çağrısı yaptığını, sokak olaylarına zemin hazırlandığını, bu nedenle de MÜDAFAA HAREKETİ yöneticileri hakkında soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Parti sözcümüz Uğur Batur bir açıklama yaparak Zafer Partililerin bu mitinge gitmemesi için çağrıda bulundu. Bunun üzerine Müdafaa Hareketi başka bir yerde miting çağrısı yaptı. Bu ikinci mitinge de destek verilmemesi çağrısında bulunduk. Zafer Partisi olay çıkacak ortamlara çekilmek isteniyordu. Buna imkan vermedik. 18 Eylül’de Müdafaa Hareketi üyesi olduğu söylenen 4 kişi gözaltına alındı.
20 Eylül sabahı Saat 05.00’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada 14 farklı ilde, şafak baskını ile 5’i yabancı 27 kişi hakkında eş zamanlı olarak gözaltına alındı.
Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 216/1 maddesindeki ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme’, 217/A-1 maddesindeki ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ ve 213/1 maddesindeki ‘Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit’ suçlamasıyla GÖZALTINA ALMA, ARAMA ve kişisel bilgisayar, telefon gibi dijital materyallere ELKONULMA işlemleri gerçekleştirildi.
Bu kapsamda Suriyeliler Suriye’ye Platformu yöneticisi ve aynı zamanda MDK üyemiz ERAY ERTÜRK ve Ambargo TV gönüllüsü RAMİN SAEİDİ, Aykırı Yöneticisi BATUHAN ÇOLAK, Muhbir yöneticisi SÜHA ÇARDAKLI gibi 8 kişi hakkında ayrı ayrı TUTUKLAMA kararı verildi.
21 EYLÜL 2023 ise Müdafaa Hareketi mensubu olduğu söylenen 4 kişiden 3’ü serbest bırakıldı 1 kişi tutuklandı. Daha sonra tutuklanan da serbest bırakıldı. Bizim tutuklanan arkadaşlarımızın tutukluluğu 85. gününe geldi ve devam ediyor
20 Ekim 2023’de Daha önce başlatılan 27 kişilik soruşturmaya dahil edilen SERKAN KAFKAS, FURKAN ULUDAĞ, SERDAR SÖNMEZ ve ÜMİT YASİN PERİNÇEK adlı 4 Türk milliyetçisi gazeteci önce GÖZALTINA alındı, ardından TUTUKLANDI.
1 Aralık’ta Soruşturma Savcısı tarafından iddianame hazırlandı. Soruşturulan gazeteci ve partili arkadaşlarımızın Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 216/1 maddesindeki ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme’, 217/A-1 maddesindeki ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ ve 213/1 maddesindeki ‘Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit’ suçlamasıyla cezalandırılmaları talep edildi.
İddianame Ankara 7.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
03 OCAK 2024’te ilk duruşma yapılacak. Bütün Zafer Partililer 3 Ocak’ta orada olacağız. Bütün il başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, Zafer Gençliği orada olacak. Arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağız.
11 Aralık’ta Kayseri İl Başkanımız Av. Hacı Ali DEMİRKAYA ile Samandağ Kurucu İlçe Başkanımız Suphi YILDIZ, hiçbir sebep yok iken gözaltına alındı. Bu arkadaşların biri Kayseri’den, diğeri Samandağ’dan Ankara’ya getirildi ve ifadeleri emniyet birimleri ve Soruşturma Savcısı tarafından alındı. Ve dün her ikisi de adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Zafer Partisi bu tür baskı operasyonlarının devam edeceğini öngörüyor. Şahsıma karşı yürütülen istihbarat faaliyetlerinin farkındayım. Devlet içinden bu istihbaratla ilgili bana gelen bilgileri ben de bu kurumların yöneticisi olan siyasi kişilerle paylaşıyorum. Hiçbir şeyi de gizlemiyorum.
Değerli basın mensupları,
Türk milliyetçisi gazetecilere ve partililerimize isnat edilen suçlara esas teşkil eden, Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından düzenlenmiş Araştırma Raporları incelendiğinde; paylaşımların hemen hemen tamamının Geçici Koruma Statüsündeki yabancılar ve kaçaklarla ilgili paylaşımların çoğunun ulusal medyada haber olan görüntü ve videoları içerdiği görülüyor.
Paylaşımlarla isnat edilen suçlar arasında “illiyet bağı” yok. Paylaşımlarda isnat edilen suçlara delil teşkil edecek hiçbir suç unsuru bulunmuyor. Ancak en önemli husus şu. Düzenleme “Halkı kin ve düşmanlığa sevk” iddiası ile dava açılamaz. Çünkü yasada halk ile kastedilen “halk” Türk halkıdır. Türk halkının bir kısmını diğer kısmına karşı kin ve düşmanlığa sevk etmek suçtur.
Yargıtay’a göre “Halk veya toplum, bir milleti oluşturan çeşitli kesimlerden veya meslek gruplarından oluşan insan topluluğuna denir.” Ülkemizde yaşayan Suriyeliler, Afganlar ve diğer milletlerden insanlar “halk” tanımı içinde yer almıyorlar. Hiçbir savcı kafasına göre yasa koyucunun Türk halkı tanımını değiştirip 13 milyon sığınmacı ve kaçağı Türk halkının içine katamaz.
Ayrıca “kin ve düşmanlık” ifadeleri de Yargıtay tarafından tanımlanmıştır. Kin, “Birine karşı duyulan öç alma isteği oluşturan gizli düşmanlık” düşman ise “birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse” olarak tanımlanmıştır. Ne Zafer Partisi mensuplarının ne de suçlanan gazetecilerin hiçbir açıklama ve haberinde böyle bir “kin ve düşmanlık” çıkarmak mümkün değildir. Söz konusu paylaşımların şiddet içermediği, bu yazı ve paylaşımlar nedeniyle toplumda hiçbir tepki meydana gelmediği, açık ve yakın bir tehlikenin mevcut olmadığı, bu nedenlerle paylaşımların ifade ve düşünceyi yayma özgürlüğü kapsamında olduğu açıktır.
Bu davaların açılma nedeni Zafer Partisi’ni ve Zafer Partisi’ni destekleyen çevreleri susturmak, bu konunun konuşulmasını engellemektir. Zafer Partisi kurulmadan önce işleri kolaydı. CHP, “Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kuracağım, vatandaşlık vereceğim” diyordu. İYİ Parti, önemli bir sorun olmadığını, halkta karşılığı olmadığını söylüyordu. Zafer Partisi kuruldu, oyun bozuldu. Göndereceğiz dedik. Gönderemezsiniz, devletler hukukuna aykırı dediler. Türk siyasetini yeniden formatladık. Şimdi, biz de yollayacağız diyorlar. Devletler hukuku değişmedi, nasıl yollayacaksınız devletler hukuku engel oluyordu? Türk halkına yalan söyleniyordu. Biz yalanı tarihe gömdük
Zafer Partisi çok oldu. Artık susturmak lazım operasyonlarıdır bu operasyonlar. Zaman zaman Ergenekon savcılığına ve yöntemlerine özenildiğini görüyoruz. Sabah operasyonları, yasa dışı aramalar, Ergenekon operasyonlarının işbirlikçisi tetikçi paçavraların Zafer Partililere yönelik operasyonların günlerce önceden haber vermelerini dikkatle not alıyoruz. Boşnaklara hakaret ederek yasada tanımlandığı anlamda “halkı kin ve düşmanlığa tahrikten” 10 ay hapis cezası alan Rasim Ozan Kütahyalı şimdi “Devlet için kavgalara karışmam. Yarın Ümit Özdağ’a karşı bir operasyon olur” diye yorumlar yapabiliyor. Sen kimsin? Devletin içindeki ayrışmayı Rasim Ozan biliyorsa o nasıl bir devlet?
Öte yandan Ergenekon operasyonlarında FETÖ kumpaslarının psikolojik harp elemanı Zihni Çakır adlı tetikçinin de son günlerde Zafer Partisi’ne yönelik kumpas çalışmalarında yoğun yer aldığını görüyoruz. Yurtdışına kaçan FETÖ’cü sözde deniz yarbay, soru çalıp kurmay olan sınıfından bir casusun Zafer Partililerin yakında hapse gireceklerine dair paylaşımlar yaparak partimize saldırdığı bugünlerde Zihni Çakır’ın sahaya inmesini not ediyoruz.
Buradan FETÖ’ye sesleniyoruz. Her şeyin farkındayız. Emin olun, atladığımız hiçbir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de FETÖ’nün Zafer Partisi’ne yönelik operasyonları konusunda tekrar uyarıyoruz. Tabii bazı hususlar için de Devlete teşekkür ediyoruz.
Değerli Basın mensupları,
Zafer Partisi olarak hukuksuz gözaltı ve tutuklamalarla ilgili bu süreçte avukatlarımızla süreci yakından takip ettik. Partili arkadaşlarımızın ve Türk milliyetçisi gazetecilerin müdafiliğini üstlendik. Bizzat ben gerek adliyede, gerekse cezaevinde tutuklu gazetecileri ziyaret ettim. Rızaları dışında saçı kesilen arkadaşlara destek verdim. Cezaevi idaresi ile cezaevi koşulları ile ilgili görüşmeler gerçekleştirdim. Adliye ve cezaevi önünde basın açıklamaları yaptım. Bu açıklamalarda özet olarak; Türk milliyetçisi arkadaşların haksız ve hukuksuz yere cezaevinde tutulduğunu, Türk milliyetçilerinin hukuksuz baskılara boyun eğmeyeceğini, bizi öldürmeden susturamayacaklarını, konuyu sürekli gündemde tutacağımı tüm Türkiye’ye ilan ettim.
Önemli STK’lara, Hukuk Fakültesi dekanlıklarına, Türkiye’deki tüm Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne hukuksuz süreci anlatan mektuplar yazdık. Ancak maalesef beklediğimiz desteği göremedik. Sadece dün, Kayseri il başkanımızın avukat olmasından dolayı Kayseri Barosu Başkanı ve Ankara Barosu Başkanının destek verdiklerini gördük. Onlarda da o çerçevede teşekkür ettil.
Oysa Türkiye için açık bir beka sorununa dönüşen sığınmacı/kaçaklar meselesi ile bizde ciddi kaygılara neden olan hukuksuzluklar konusunda, yalnızca Zafer Partisi’ne değil, bütün siyasi partilere, barolara, hukuk fakültelerine ve çağdaş demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan sivil toplum örgütlerine de görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Türk Milliyetçisi gazeteciler hakkında yürütülen yargılama süreci haksız ve hukuksuzdur.
Bu hukuksuz soruşturma ve yargılama süreci, “sığınmacı” ve “kaçaklar” sorununa, milli güvenlik kaygısı ile yaklaşan bütün yurttaşlar üzerinde “psikolojik baskı” oluşturmakta, adeta kamu vicdanı susturulmaya çalışılmaktadır. Oysa toplumun büyük çoğunluğunda, bu soruna yönelik olarak artık “görüş birliği” oluşmuş, halkımızın yüzde 90’ı sığınmacı ve kaçakların ülkelerine geri gönderilmesini istemektedir. Ne yapacaksınız? Yüzde 90’ın hepsini hapse mi atacaksınız?
Eray ERTÜRK, Ramin SAEİDİ 85 gündür haksız yere cezaevindedir. Bu arkadaşlar halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmeyi bırakın, kamu düzenimizi sağlamaya yönelik gayret göstermişlerdir.
Sonuç olarak açıkça deklare edilmese de biz biliyoruz ki bu soruşturma ve kovuşturmalarda asıl hedef ZAFER PARTİSİ’dir. Burada asıl hedef, Zafer Partisi’nin geçici koruma statüsündeki yabancı ve kaçakların ülkelerine gönderilmesine yönelik politikalarıdır. Burada asıl hedef Zafer Partisi’nin yükselişinin engellenmesidir.
Biz, Zafer Partisi olarak; her türlü hukuksuzluğa rağmen, hukuk kurallarına uymaya, hukukun üstünlüğüne inanmaya devam edeceğiz. Biz Zafer Partisi olarak; her türlü baskı ve provokasyona rağmen, meşru zeminde siyaset yapmaya, ailemizi ve vatanımızı ne pahasına olursa olsun savunmaya devam edeceğiz.
Değerli basın mensupları,
Zafer Partisine yönelik saldırıların odaklandığı noktalardan birisi de benim. Hakkımda birçok soruşturma yürütülüyor. Bunlardan birisi İzmir’de davaya dönüştü. Şimdi bana ve Zafer Partisi’ne yönelik operasyonların ne kadar tutarsız olduğunu göstermek için size davayı özetlemek istiyorum.
27.08.2023 tarihinde İzmir Alsancak Kordon’da 2 Filistinli, eşiyle vakit geçiren 25 yaşındaki genç bir kadının gizlice videosunu çekerken yakalanmış ve bu sapıkları, kadının eşi ve arkadaşları yakalayarak polise teslim ederken orada bulunan Cumhuriyetin 100.yılı nedeniyle 26-30 Ağustos arasında Atatürk heykelinde sürekli bayrak nöbeti tutan Zafer Partili gençler de kendilerine yardım etmiştir. Bu 2 Filistinli sapığın yakalanma ve polise teslim edilme anlarını videoya alan Konak ilçe başkanımız, söz konusu video kaydını tarafıma ulaştırmış ve ben de bunu sosyal medya hesaplarımdan paylaşmıştım.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, 25 yaşında genç bir kadının gizlice videolarını çeken bu 2 sapkın hakkında iddianame hazırlayıp yargılanmalarını ve ceza almalarını sağlaması gerekirken; benim hakkımda iddianame hazırlayarak benim cezalandırılmamı talep etti. Savcılığın beni itham ettiği suçlama ise, Türkiye’nin içinde bulunduğu vahim durumun özetidir.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, kendi beyanlarına göre, daha 2 gün önce ülkemize gelen ve ilk işi genç kadınların gizlice videolarını çekmek olan şahısların değil, bunu insanlara ulaştırdığım için benim cezalandırılmam gerektiğine karar vermiş.
Olayın daha vahim tarafı ise, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, bu sapkınların telefonunda yapılan incelemede, daha birçok Türk kadınının gizlice çekilmiş fotoğraf ve videoları tespit edildi. Sapıklığı alışkanlık haline getirmiş oldukları anlaşılan bu şahıslardan biri, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımda düzenlenen iddianamede müşteki olarak yer alırken, ben şüpheli oldum. Tımarhaneye döndü burası. Adam buraya geliyor, milletin gizlice fotoğrafını çekiyor. Bunların kayıtları tespit ediliyor. Ben bunu kamuoyuyla paylaştığım için suçlu oluyorum. O da şikayetçi oluyor.
Şimdi gelelim bana atfedilen suçlamalara: Bu olanları sosyal medya hesaplarımdan paylaşarak Türk Milleti’nin haberdar olmasını sağladığım için yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçundan dava açıldı. Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu 18.10.2022 tarihli düzenlemeyle TCK’ya eklendi. Zaten bu düzenlemenin tek amacı da Zafer Partisi’ni susturmak, sindirmek ve sığınmacı-kaçaklar konusundaki gerçekleri Türk Milletinin öğrenmesine engel olmaktı.
Bana itham edilen suçlama sadece bu da değil. Bu sapkınlardan birisinin, polise teslim edilirken çekilen video kaydını paylaşmam sebebiyle de özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dava açıldı. Dosyadaki diğer müşteki, yani benden şikayetçi olan ise olayın mağduru olan 25 yaşındaki genç kadın. Nasıl yani diyeceksiniz. Olayın trajikomik tarafı da burada. Gizlice fotoğrafı çekilmek suretiyle tacize uğradığı için hakkını korumaya çalıştığım kadın, video kaydında sesi duyulduğu için benden şikayetçi oldu. Görüntüsü yok, adı yok, kim olduğu belli değil. Arka planda sesi duyulmuş.
Şikayetçi olma sebebine gelince; olay günü Filistinli bu 2 sapığın polise teslim edildiği sırada, vatandaşlar olaya müdahale etmiş ve polislerin de olduğu esnada sapıklardan birinin saçı çekilerek polis aracına vatandaşlar tarafından bindirilmişti. Benim de bahse konu görüntüleri paylaşmamın ardından, olay yerindeki polisler görevi ihmal suçlamasıyla açığa alınmış ve karakoldaki diğer polisler de bu kadına benden şikayetçi olması için baskı yapmışlar. Durum bu kadar açık. Çok ayıp beyler, çok ayıp. İzmir’deki polis arkadaşlar yağtığınız çok ayıp.
Peki, kim olduğu dahi bilinmeyen, ismini vermediğim, yüzü dahi görünmeyen bir kişinin sesinin duyulması, TCK. 43/2 anlamında özel hayatın gizliliğini ihlal midir? Hayır. Özel hayat nedir, kamusal alan nedir bunları bilmeyen yahut bilse dahi sırf beni ve Zafer Partisi’ni sindirmeye çalışan bir yargı ile karşı karşıyayız.
Kamusal alanda gerçekleşen bir olay esnasında, bir vatandaş olayın videosunu çekiyor. Sanki bu kişiler sahilde kendi hallerinde gezerken videoya alınmışlar ve paylaşılmışlar gibi benim yaptığım paylaşım suç sayılmak isteniyor. Savcılık benim yaptığım paylaşımın özel hayatın gizliliğini ihlal etmek değil, infial yaratmış bir olayın vatandaşlara duyurulması olduğunu değerlendirmekten aciz mi? Bir siyasi parti genel başkanının, ülkemizde yaşananları Türk Milletine aktarmasından daha doğal ne olabilir?
Bütün gazetecileri, muhabirleri, kameramanları da tutuklayın o zaman! Sizin mantığınıza göre bu insanlar sabahtan akşama kadar suç işliyor. Ya da yolda yürürken bir olaya denk gelen ve bu olay esnasında video çeken herkesi tutuklayın! Bir futbol maçında çıkan kavganın videosunu çeken vatandaşı da tutuklayın!
Amacınız beni, Zafer Partisi’ni ve daha genelde Türk Milliyetçilerini susturmaksa bizleri susturamayacaksınız. Daha önce de söyledim, öldürmeden susturamazsınız! Biz neyin kavgasını verdiğimizi biliyoruz. Bizleri susturmak istiyorsanız ya hukuksuz tutuklamalara, yargılamalara ve başımıza bela ettiğiniz bu sığınmacı – kaçak belasına son verin!
Değerli basın mensupları,
Türkiye bir fetret döneminden geçiyor. Siyasi, ekonomik, kültürel fetretten bahsediyoruz. Zihinler bir fetret döneminden geçiyor. Diyarbakır’a AK Parti’nin kayyum yönetimi 12 kilometrelik bir bulvara Şeyh Sait ismi veriliyor. Madem bir vatan haininin ismini bulvara verecektiniz neden kayyum atadınız? Onu HDP de yapardı.
CHP genel başkanı karşı çıkmak yerine Belçika Flaman Demokrat partisi genel başkanı gibi bir açıklama yapıyor. Öte yandan AKP Erzurum milletvekili HDP’liler gibi Şeyh Sait’e sahip çıkıyor. Keza İYİ Parti İstanbul Milletvekili Galip Ensarioğlu, Şeyh Sait’e sahip çıkıyor. Umarım İYİ Parti Ensarioğlu’nu ihraç eder.
Allah kimseyi Özgür Özel’in durumuna düşürmesin. Rahmetli Atatürk’ün mirasıyla bu kadar kötü davranıldığı, hor görüldüğü, kötüye kullanıldığı az görülür. Atatürk’ün partisinin Zafer Partisi olduğu bir kez daha netleşmiştir.
Bu konuda da tek tavır alan Zafer Partisi. Bu konuyu mahkemeye götürerek Şeyh Sait ismini iptal ettireceğiz.
Zafer Partisi her türlü hukuk görünümlü siyasi baskılara rağmen Türk Milletinin birliği, dirliği için vermiş olduğu mücadeleden vazgeçmeyecektir.
15 Aralık’ta Samsun’dan başlayıp, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Sivas, Yozgat’ı kapsayan Anadolu gezimiz sırasında mücadelemizi Anadolu’nun her noktasına taşıyacağız.