Prof. Dr. Ümit Özdağ: AK Parti’nin 2011’den bu yana izlemiş olduğu hatalı Orta Doğu, Suriye ve açık kapı politikası neticesinde ülkemize 5 milyon kayıtlı Suriyeli geçici koruma altına alınmış sığınmacı, 2 milyon kaçak Suriyeli, 2 milyon en az Afgan, 2 milyon değişik Afrika ülkesinden gelen insan ve 2 milyonu aşan Pakistan, Rusya ,Mısır, Libya, Bangladeş vs. ülkelerden gelen insanla birlikte 13 milyonu aşan bir yabancı nüfus bulunmaktadır. Her gün sınırlarımızdan kaçak olarak resmi raporlara göre bin ile bin 250 arasında insan geçmektedir.
Sınırlardan geçen kaçaklar dışında gümrük kapılarından para karşılığı, rüşvetle geçen bir çarkın oluştuğu konusunu yıllardan beri biliyor fakat söylemiyorduk. En son gerçekleşen general dahil tutuklamalar aysbergin sadece su üstündeki kısmıdır. Ve yine kaçaklara geçici sığınmacı statüsü veren ki bu sadece Suriyelilere verilen bir statüdür ya da oturma izni veren ücreti karşılığı bir yapı bürokrasi içerisinde oluşmuştur. Bu konuda da bir siyasetçi bürokrat iş birliğiyle adeta oturma ve vatandaşlık satılmaktadır.
Afrika’daki büyükelçiliklerimizde bu konuda büyük bir sorun vardır. Ayrıcalıklı bir konuma sahip olduklarının bilinci içinde olan ülkemizde yaşayan bu sığınmacı ve kaçaklar her gün metroda, otobüste, sokakta, pazarda saldırgınlaşarak Türk halkına karşı büyüyen bir azınlığa dönüşmektedir.
Eczanede Türk insanı ilaç farkını ödemekte, sığınmacı ilacı bedava almaktadır. Ve bu on iki yıldan beri devam ediyor. Hiçbir millete böyle bir zulüm yapmaya hiçbir hükümetin hakkı yoktur.
Türkler de doğum hızı bir buçuğa kadar düştü. Onun altına düştüğü de ifade ediliyor. Suriyelilerde, Erdoğan’ın Hacettepe Üniversitesi’ne yaptırmış olduğu araştırmaya göre 5.3. Eğer bazılarının istediği gibi sadece Suriyeliler sığınmacı artık kaçak durumunda olan 7 milyon Suriyeli, Türkiye’de kalırsa 2040 yılında bu ülkede Suriyeli sayısı bu nüfus artışısıyla 21 milyona ulaşacaktır. Diğerlerini hiç saymıyorum. Şimdi böyle bir ortamda Zafer Partisi’nin sığınmacı ve kaçak meselesini gündeme getirmesi ve ortaya ısrarla kararlı uluslararası hukuka ve milli hukuka uygun Türk halkının aklını ve vicdanını yansıtan çözüm önerileri koyması, Türk siyasetini üç seneden beri çok zorlamaktadır.
Zafer Partisi, Erdoğan’ı da Suriye’yle görüşmelerin başlayabileceğini açıklama noktasına getirmiştir.
Bu açıklama Gaziantep’te iş dünyasına cesaret vermiş uzun yıllardır baskı altında konuşmaya ve gerçek fikirlerini açıklamaya çekinen sanayi ve ticaret odası başkanları artık suskunluk barajını aşmış ve sığın kaçakların vatanlarına yollanmasını istemişlerdir. Özetle, Gaziantepliler Gaziantep’i geri istemişlerdir.
Gaziantep’in bu uyanışı üzerine İçişleri Bakanı, Gaziantep’e gitmiş, çok sayıda kaçak, sığınmacı statüsündekilere dokunmadılar, kaçaklar Suriye’ye sınır dışı edilmiş ve bu arada hiç denetlenmeyen Suriyelilerin dükkanlarda ilk kez denetlenmiştir.
‘Beşar Esad’la görüşeceğiz’ demesi Erdoğan’ın Azez’de Türkiye ile Suriye’nin doğrudan ticaret yapmasını kolaylaştıracak, kapının açılması ve Gaziantep’ten kaçakların Suriye’ye geri yollanması, Suriye’deki olayların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Önce Azez’de Türk tırlarına saldırı gerçekleşmiştir. Azez’deki saldırıların içerisinde Özgür Suriye Ordusu vardır. Elimizde videoları var. Ancak, Özgür Suriye Ordusu’nun diğer birliklerinin Suriye’nin diğer bölgelerinde Türk Silahlı Kuvvetlerine sadık kaldıklarını da gördük. Aziz’dekiler sınır kapısının açılmasına tepki gösteriyorlar. ‘Bizden habersiz Beşar Esad’la görüşemezsiniz’ diyorlar. Afrin’de aynı tepki var. ‘Eğer siz Beşar Esad’la görüşürseniz biz de PKK ile PYD ile görüşürüz’ diye Türkiye’yi tehdit ediyorlar. ‘Suriyelileri buraya geri yollayamazsınız’ diye bu olayları çıkartıyorlar.
Bu, Erdoğan’ın Türkiye’yi içine sürüklediği tuzaktır. Beslediğimiz gruplar bize Türkiye’ye nasıl bir siyaset izleyeceğimizi söyleme cesaretini kendilerinde bulabiliyorlar. Tırlarımızı yakıyorlar, şoförlerimizi dövüyor ve binalarımıza saldırıyor, bayrağımızı yakıyorlar. Türkiye’yi tehdit ediyorlar. Tabii bu olayların arkasında Suriye’nin kuzeyinde bir PKKistan kurmak isteyen ülkelerin, onların özel kuvvetlerinin istihbarat servislerinin tahriki olduğu çok açık.
Suriye’de bu süreç başladıktan sonra Kayseri’de, bir Suriyeli 6 yaşında bir kız çocuğunu taciz ediyor. Polis gözaltı yapmak isteyince yıllardan bu yana şımartılmış olan Suriyeliler bu tacizciyi Türk polisine vermek istemiyorlar. Meselenin başlangıç noktası budur. Eğer bu tacizci ailesi tarafından sahiplenilmese ve polise teslim edilse Kayseri’de hiçbir olay çıkmayacak.
Türk polisine terbiyesizlik etmeye cesaretini nereden buluyorlar? Hükümetin bu politikalarından. Bunun üzerine yıllardır Suriyelilerin yükünü çeken Kayseri’nin vatansever halkı da çileden çıkıyor. Polise destek oluyor. Bakın, polise destek olmak için ilk sokağa çıkanlar Kayseri’ye Güneydoğu Anadolu’dan gelmiş yurttaşlarımız. Daha sonra Kayseri’nin yerlileri de takip ediyorlar. Kayseri’de yaşanan çok şükür bir öfke boşalması.
Orada kadınlar var, çocuklar var, yaşlılar var. Her partiden insan var ama her partiden insan var. Bu öfke boşalması polisin ve valiliğin çok şükür hükümetten farklı aklı selim politikası sayesinde kontrol altına alınmış durumda. Ama bu bir komplo da olabilirdi. Bir dış istihbarat servisinin operasyonu da olurdu. O zaman bu kadar kolay bu süreci kontrol etmek mümkün olmazdı.
Bu konuda İçişleri Bakanlığı’nın vermiş olduğu sayıları çok itinalı incelememiz gerektiğini düşünüyorum. Bir anda bu kadar kriminal hazır Kayseri’de bekliyorlardı da olay çıkacak diye olay yerine mi gittiler? Sayı bu kadar yüksek olmayabilir.
Ne yazık ki Erdoğan ve AKP’nin olanlardan hiçbir ders çıkarmadığını görüyoruz. Analitik düşünmekten, olaylardan ders almaktan çok uzak bir şekilde AKP ve Erdoğan, Türk halkına parmak sallıyor. Şöyle yapmayın, böyle yapmayın, şunu açıklamayın, konuşmayın. Muhacir, ensar gibi yaklaşın.
Anlamıyor musunuz siz? Türk milleti yoruldu. Sizin hatalarınızın bedelini ödemekten yoruldu. FETÖ ile kucak kucağa devlet yönettiniz. 15 Temmuz’da Türk devletini, Türk milleti sokaktan topladı, yoruldu. Terör örgütü ile İmralı’da Anayasa yazdınız. Bedelini 744 şehit vererek, kendi ilçelerimizi geri almak zorunda kalarak ödedik, yoruldu.
Yolunuz yol değil. Erdoğan, biz sığınmacıları Türkiye’de tutarak Avrupa Birliği’nin güvenliğini sağlıyoruz diyor. Evet, Türkiye ve Türk halkı Avrupa Birliği halklarının sahip olduğu huzurun bedelini ödüyor. Bu durumdan AK Parti, Türk halkını suçlayarak kurtulamaz. AKP’nin Orta Doğu ve kontrolsüz göç politikaları yanlıştır. Biz bu yanlışı anlatmaya devam edeceğiz.
Geri kabul politikası büyük bir yanlıştır. Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin Ruanda’sı yapmıştır. Bunu anlatmaya, eleştirmeye devam edeceğiz. Ottawa Anlaşması ile sınırlardan mayınları sökmek yanlıştı.
Sığınmacıların hastanelerde Türk vatandaşlarının önüne geçmesi yanlış. Bunu anlatmaya, eleştirmeye devam edeceğiz. Sınırda bu güvenlik sistemleriyle Türkiye’nin güvenliğini sağlayamıyorsunuz. Sınırdaki eksik güvenlik sistemlerinin tamamlanması için somut politik önerilerimizi ve yasa değişikliği önerilerimizi gündeme getirmeye devam edeceğiz.
Erdoğan, Zafer Partisi’nin Türkiye’ye yönelik demografik bir tecavüze karşı çıkmasını ırkçılık ile suçluyor. Esas ırkçılık nedir biliyor musunuz? Esas ırkçılık, Bulgaristan’da Todor Zhilkov rejimi tarafından İslam’dan ve Türklükten çıkmaya zorlanan kelime-i şehadet getirmeye ve ben Türküm demeye böyle haykırmaya devam ettiği için Belene kampında en alçakça işkencelere maruz kalan Bulgaristan’dan 350 bin Müslüman Türk’ün Türkiye’ye getirilmesine karşı çıkmak. İşte, Türk düşmanlığı budur. İşte gizli ırkçılık budur.
İslam dininin ve tarihinin ölçüleri içerisinde gerçek muhacir 350 bin Müslüman Türk’tü Bulgaristan’dan gelen. Türk ekonomisinin durumu kötü diye Erdoğan o zaman karşı çıkmıştı. Şimdi, Türk ekonomisinin durumu mükemmel mi ki 13 milyon insanı Türkiye’ye soktunuz.
Afgan ordusu girdi bu ülkeye. IŞİD’li teröristler girdi. El-Kaideci ruh hastaları girdi. Uyuşturucu kaçak kaçakçıları girdi. Bir kısmına vatandaşlık verdiniz. Biz de bunları eleştirince ırkçı yabancı düşmanı olacağız öyle mi? Güleriz buna.
Erdoğan, sığınmacılara saldıranın elini kırarız diyor. Sığınmacılara hiçbir vatandaşımız saldırmamalı. Biz de zaten ilk günden beri bunu söylüyoruz ve son olaylarda da bütün Zafer Partisi Teşkilatları bulundukları illerde Valilik ve Emniyet güçleriyle sürekli iletişim içerisinde bulunarak, öte yandan Genel Merkezden giden heyetlerimizin yapmış olduğu temaslarla halkı yatıştırmak için çaba sarf ederek, benim yapmış olduğum çağrılarla konunun hukuk içinde çözüleceğini anlatarak bu krizin sıkıntısız mümkün olduğunca yönetilmesine katkı sağladık.
Ama şimdi ben Sayın Erdoğan’dan aynı tepkiyi İbrahim Oktugan’ın katilini de göstermesini istiyorum. İbrahim Oktugan kim?17 yaşında bir Iraklı lise öğrencisi tarafından öldürülen okulun müdürü. Ailesini aradınız mı Sayın Erdoğan? Başsağlığı dilediniz mi?
Ya da 60 yaşında hala taksi sürmeye devam eden Yaşar Yanıkyürek adlı vatandaşımızın bir yabancı tarafından canavarca hislerle öldürülen taksisinde ailesine başsağlığı dilediniz mi?
Ziya İpek’in ailesine Ankara’da öldürülen iş adamı başsağlığı dilediniz mi?
Fikret Bitim’in ailesine İstanbul Başakşehir’de yabancılar tarafından öldürülen başsağlığı dilediniz mi?
Sığınmacıların çocukları tarafından öldürülen Ankara’da Emirhan Yalçı’nın ailesine Başsağlığı dilediniz mi? Annesinin gözyaşlarını gördünüz mü?
Mehmet Bayraktar’ın Konya Beyşehir’de köpekleri tekmeleyen 4 Suriye uyruklu tarafından öldürülmesini, sonrasında başsağlığı dilediniz mi?
İzmir Torbalı’da kalbinden bıçaklanarak öldürülen Batuhan Parlak’ın, Kasımpaşa’da evinde gırtlağı kesilen Kemal Varıcı’nın, Konya’da Sandıklı’da iş verdiği Suriyeli tarafından boğazı kesilerek öldürülen Mehmet Akşit’in, Afganistanlı bir kaçak tarafından sırtından 13 kere bıçaklanarak öldürülen Uğur Ay’ın annesine, babasına, çocuklarına başsağlığı dilediniz mi?
Necati Bağcı, ölümünü bile gizlediğiniz Gaziantep’te askerden yeni dönmüş 21 yaşındaki gencimizin komando bıçağıyla gırtlağını kesmişlerdi.
Türk milleti yorgun, kızgın ve bıkkın.
Değerli Türk milletine bir kez daha seslenmek istiyorum; yorgun olmakta, kızgın olmakta, öfkeli olmakta haklısınız.
Sevgili gençler, sizler de çok haklısınız. Onun için bana sık sık miting yapalım, sokaklara inelim, öfkemizi sokakta gösterelim diye çağrılarda bulunuyorsunuz. Ben de bu çağrılarınızı olumlu cevap vermeyince bana kızıyorsunuz. Ama şunu lütfen bilin, hepinizden daha fazla Türkiye’nin güvenliği, Türk milletinin refahı ve sığınmacıların, kaçakların vatanlarına dönmesi konusunda fikri ve fiziki mesai harcamış birisiyim. Bu işi çözeceğiz. Öfkenizi sokağa değil öfkenizi sandığa götürü. Bu işi demokrasi içerisinde, hukuk devleti içerisinde, uluslararası hukuk içerisinde çözeceğiz ve bu insanları vatanlarına, Türk devletine ve Türk milletine yakışır şekilde yollayacağız.
Sakın sizlere vurun kırın diyenlere inanmayın. Tekrar ediyorum. Sakın size vurun kırın diyenlere inanmayın. Vurun kırın diyenler ya çok öfkeli ama stratejik anlamda değerlendirme yapamayacak insanlardır. Ya da vurun kırın diyenler provokatörlerdir, ajanlardır.
Türkiye’nin vurup kırmakla değil siyasi yoldan oyla ve hukuk içerisinde bir çözümü var ve bu çözüme hep birlikte erişeceğiz inşallah.