Zafer Partisi Sözcüsü PROF. DR. Ali Şehirlioğlu, “Sakal bırakmayla yorgun ifadelerle bu iş olmaz.”

Zafer Partisi Sözcüsü Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu partimizin haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Yüce Türk Milleti ve Değerli Basın Mensupları ;

6 Şubat ve sonrası oluşan ve 11 ilimizi kapsayan bu büyük deprem felaketinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifa ve yakınlarına sabır diliyorum. Bu felakette ilk günden beri orda görev yapan tüm görevli ve gönüllülerimize de sonsuz teşekkürlerimizi iletiyorum.

Deprem sonrasında orada ortaya çıkan kaos, koordinasyonsuzluk, yardımların tam olarak yerini bulamaması, devletin mevcut imkan ve kabiliyetini tam olarak kullanamamış olması, Tük Silahlı Kuvvetleri’nin devreye geç girmesi, bu yönetimin sistemi tahrip etmesinden kaynaklanmaktadır.

Kurumların tahrip edilmesi, destek beklenen kurumların, ahbap-akraba ilişkileri ile liyakat sız idarecilerin elinde olması Türkiye’nin karşı karşıya olduğu felaketin büyümesine neden olmuştur.

Türkiye, depremzedelere yardım için en önemli olan (48+24) 72 saati bu zihniyet yüzünden heba etmiştir. Bu süreyi etkin kullanamayan yönetim üstelik daha birçok kişi enkaz altındayken yanlış uygulamalar nedeni ile birçok profesyonel yerli ve yabancı ekibin de kullanılamamasına veya sahayı terk etmelerine sebep oluşlardır.

Zafer Partisi olarak ilk günden beri sahadaydık. Ne zaman yardım gelmeye başlandı, ne zaman güvenlik zafiyeti vardı, profesyonel kurtarmalar ne zaman başladı, insanlar kendi yakınlarını canlı ya da hayatlarını kaybetmiş olarak kendileri mi çıkardılar, her türlü erzak her yere ulaştırılabildi mi, çadır yeterli miydi, bunların hepsini felaketi bizzat yaşayanlarla konuşarak, onlara elimizi uzatarak paylaşarak ya da götürdüğümüz yardımları paylaşarak destek olmaya çalıştık .

Biz, devletçi bir partiyiz. Devletimize inanırız, güveniriz ancak, “Devlet ilk 2 gün yoktu” diyorsak siz de bize inanın, güvenin. “Güvenlik zafiyeti vardı, yağma vardı” diyorsak bize inanın güvenin. “AFAD ve Kızılay’da koordinasyonsuzluklar vardı” diyorsak, “Cenazelerimizi kefensiz defnettiklerini gördük” diyorsak lütfen siz de bize inanın ve güvenin .

Bizzat çok şey yaşadık.

Belediyelerin yaptığı çalışmalara, “Siz kimsiniz ki karışıyorsunuz?” sorusunu duyduk. “Be ahlaksız, be adi be namusuz” daha neler neler duyduk. Ama bunlar milletimizin çektiği sıkıntıların gerçeğini ortadan kaldırmadı. Biz, doğru bildiğimiz yoldan gitmeye milletimizin nabzını tutmaya, onların sesi olmaya devam edeceğiz. 

Bu arada AFAD’ın koordinasyonsuzluğu nedeniyle yardımlarda, arama ve kurtarmalarda çok büyük sıkıntılar olduğunu vurguladık. Kızılay’ın ise liyakatsiz yöneticiler ve şaibeler yumağı içinde olduğunu gördük. Kızılay’ın amacı özellikle afetlerde yoksul ve muhtaç insanlara barınma, beslenme ve sağlık yardımı sağlamaktır. Dolayısıyla vatandaşımıza parasız çadır dağıtması gerekmez miydi? Böyle olduğu halde bir sivil toplum kuruluşuna hem de KDV’sini alarak çadır satması kabul edilebilecek bir konu mudur? Hem de tam 2050 tane çadır..

Savunması ise bundan daha rahatsız edicidir. “Sürekliliğini sağlamak için.” Amaç vatandaşımızı soğuktan ölüme ve hastalığa ter ederek, tam ihtiyacı olduğu zamanda çadırdan gelir elde etmek için onu çadırsız bırakmak mıdır? Bu deprem zamanımı olmalıdır? Bu hazırlıkların normal şartlarda yapılması gerekmez miydi?

Bunların hesabı mutlaka sorulmalıdır ve sorulacaktır.

2019 yılında sanki bugünü yansıtıyormuş gibi, senaryosu bugün ile aynı olan bir deprem tatbikatı yapıldı. Bu tatbikattan bir ders çıkarılmaz mı? Buna göre bazı önlemler alınmaz mıydı? Mesela ilk toplanma bölgeleri oluşturulamaz mıydı ?

Çadır kentlerin alt yapıları (su, elektrik, kanalizasyon gibi) hazırlanamaz mıydı?

Böyle bir afette gerekli olabilecek çadır sayısı ve bunların depolanması gerekmez miydi? Yıkılabilecek binalar tespit edilemez miydi?

Gölcük depreminde denizin doldurulduğu bölgelere geri geldiğini gördük. Tabiat verdiğini geri alıyor. Bu bölgede Amik Gölü kurutulup Amik Ovası’na havaalanı yapılacağına başka bir yer bulunamaz mıydı?

Bu kadar hassa bir bölgede imar affı çıkarmaya gerek var mıydı?

Pandemi sürecinde Türk halkına bir maske bile dağıtamayan, krizi yönetemeyen, çıkan orman yangınlarını söndüremeyen bu yönetim 6 Şubat depremi sonunda da Türk halkını enkazın altında bırakmıştır. Aslında bence kendisi de kalmıştır.

Bir THY kabin amirinin anonsunu yaparken gösterdiği hassasiyeti bölgedeki hükümete yakın Milletvekilleri ve bazı belediye başkanları aynı hassasiyeti maalesef göstermemiştir. Kahkahalı görüntüleri sosyal medyada elden ele dolaşmıştır.

Sakal bırakmayla yorgun ifadelerle bu iş olmaz. Samimi olmaları gerekir.

İşte bu nedenle biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Türk milletine geri vermek için varız. Ancak Türk milletinin ve Türk gençliğinin dayanışması yaralarımızı sarmaya devam edecektir.

Depremzede aileleri yerleştirmek için üniversiteler online eğitime geçirildi. Sebep; yurtların onlara tahsis edilmesiydi. Devletimiz onları planlı bir şekilde otellere, kamplara, misafirhanelere yerleştiremez miydi? Zaten çoğu da başka illerdeki yakınlarına geçtiler. Yurtları boşaltılan o gençler bir anda evlerine gidecek ceplerinde paraları var mı yok mu sorulmadı. Aileleri depremzede mi sorulmadan apar topar bavulları kapı önlerine kondu.

Yüz yüze eğitimden dolayısıyla branşının teorisinden uzak olan üniversite gençliği pratikten de uzak kalmaya başladı. Kendi içlerinde bilgi alışverişi yapamaz oldu. Sosyalleşmeden nasıl bu ülkeye faydalı olabilirler? Bu fırsat değerlendirilemez miydi? Üniversitelerin inşat mühendisliği ve mimarlık öğrencileri tam bu alanda ciddi bir pratik eğitim yapmak için en azından bu bölgelere yönlendirilemez miydi? Bundan daha iyi uygulamalı bir eğitim mi olurdu?

Türkiye son 20 yılda uygulanan yanlış politikalar yüzünden kendini besleyebilen bir Ülke olmaktan çıkmıştır. Hayvancılık neredeyse bitmiştir. Etin merkezi Erzurum’da bile yüzlerce metre ucuz et kuyrukları oluşmaktadır. Tarım, mazot, gübre, tohum fiyatları nedeni ile artık bitme noktasındadır. Çoğu ürün ihracattan ithalat noktasına gelmiştir ama getirilmiştir.

Özellikle sığınmacı politikaları ve bunun üzerine bir de deprem felaketi fırsatçılara yol açmış olup, konut kira ve satış fiyatları astronomik rakamlara çıkmıştır. Dayanma gücünü aşmıştır ve bu konuda hiçbir kontrol mekanizması yoktur.

Bir başka kontrolsüzlük konusu da; Türk vatandaşı anneler yokluk içinde kıvranırken, çocuğuna marketten mama alayım derken maalesef mamalar kilit altına alındı. Suriyeli sığınmacı anneler bebek gıda takviyesi besinlerini hastanelerden yazdırarak ücretsiz alıyorlar ve o kadar çok yazdırabiliyorlar ki sadece bebeklerine değil, kocalarına da yediriyorlar, at çiftliklerinde satıyorlar. Sağlık Bakanlığı’nı da bu konuya dur demeye çağırıyoruz.

Türk esnafın kapısına vergi borcu diye dayanan vergi idaresi Suriyeli esnafın kapısından dahi geçmiyor. Dolayısıyla Türk esnaf kepenk kapatırken her gün Suriyeli esnaflar yeni bir dükkan açıyor. Son 1 yıl içerisinde %50 civarında esnaf kepenk kapattı. Maliye Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ve belediyeleri de bu konunun takipçisi olmaya davet ediyoruz.

Seçimler yaklaşırken bölge halkının her an zorunlu olarak yer değiştirebileceği göz önüne alınarak gerekli önlemler mutlaka alınmalıdır. İthal seçmen sorunu burada da devreye girecektir. Bu yüzden Yüksek Seçim Kurulu’nu titiz bir çalışma gerek seçim öncesi gerek gerek seçimden sonrasında bu konuyu çok iyi irdelemeye davet ediyoruz ve en önemli konu olarak; mavi mürekkep uygulamasının mükerrer oyları önlemek için mutlaka hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Bu konuda diğer muhalefet partilerine de sesleniyoruz, “Gelin mavi mürekkep uygulamasına sahip çıkalım.”

Enkazın altında kalmak; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Üstüne kar ve yağmur yağarken kendi imkanları ile çıkıp göçüğün yanında annesini, babasını, eşini, evladını beklerken gelmeyen ekmekten, aştan, sudan, çadırdan; MİLLETİMİZ SUÇLU DEĞİLDİR.

Amik Gölü’nün havzasına, dere yataklarına, fay hatlarına, havaalanı, kamu binaları ya da konut yapılmasına müsaade etmek; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Oy ve rant kavgasıyla imar affı getirmek; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Saçma sapan kar ve rant amaçlı yapı denetim yolsuzlukları, yanlış şehir planlamaları; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Büyük ümitlerle bel bağladığımız AFAT ve Kızılay’ın sorumsuzluğu ve beceriksizliği; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

2 gün askerin kışlada tutulması EMASYA ve DAFYAR planlarından vaz geçilmesi; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Liyakatsiz yöneticilerin kritik yönetimlere getirilmesi ve sebep oldukları tahribat; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLİDİR.

Çadır, tuvalet bir duş imkanı, konteyner bulamamak; MİLLETİMİZN SUÇU DEĞİLDİR.

Akmayan su olmayan elektrik, her türlü haberleşme ve iletişim sorunları; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Yağmalama ve gasp karşısında güvenlik zafiyeti ile karşılaşmak; MİLLETİMİZİN SUÇU DEĞİLDİR.

Tüm bunlar milletimizin suçu değilken bu kadar acı ve kaybın, hayal kırıklığının ardından sırf sıkıntı, eksiklik ve ihtiyaçlarını ilettiler diye Yüce Türk Milletine parmak sallamak, hakaret etmek, tehdit etmek, not etmek kimsenin haddi de hakkı da değildir.

Biz Türk milletinin yanında olacağız, olmaya devam edeceğiz, yaralarımızı birlikte saracağız.

Hiçbir şey Türkiye’nin milli kimliğinin bozulması ve ülkemize kurulan iç savaş komplosunun durdurulmasından önemli değildir. Felaketler başımıza geldikten sonra “kandırıldık” demek, savunmaya geçmek, çözüm yolları aramak her zaman yetersiz kalacaktır.

Mesele felaketler ortaya çıkmadan çıkmasını engelleyebilecek önlemleri alabilmektir.

Ülkemizin sessiz ve örtülü istilasına son vermez isek diğer hiçbir sorununu çözemeyiz.

13 Milyon sığınmacı ve kaçağa Türkiye’de, 3 Milyon kişiye de Suriye’de bakacaksınız, güçlü ülkeyiz diye dünyanın her yerine yardım gönderecek siziniz bu sırada da birde böyle bir deprem felaketinin yükü ile birlikte ülkemizin ekonomik, politik, kültürel, sosyal diğer sorunlarını çözeceksiniz. Bu mümkün değildir. Kimseyi yanıltmayın.

Şu anda Malatya’da 5.7 şiddetinde bir deprem daha oldu. Bölgede bu konudan sıkıntı duyan tüm ailelerimize, devletimize, insanlarımıza, orada gönüllü olarak çalışan tüm görevlilere de geçmiş olsun diyoruz. İnşallah can kaybımız olmamıştır diyoruz.

Tekrar Ülkemizin Başı Sağ olsun diyor saygılarımı sunuyorum.

Comments are closed.