Türk milletinin Anadolu’daki milli kimlik, kültür ve egemenliğine yönelik en büyük dördüncü tehdit, modern bir kavimler göçü şeklinde 2011-2019 arasında ülkemize gelen kayıtlı-kayıtsız 5.3 milyon Suriyeli sığınmacıdan kaynaklanmaktadır.
Bakan Süleyman Soylu, bütçe komisyonu konuşmasında “gerçek rakamları konuşalım” dedi. “5 milyon 74 bin yabancı uyruklu var” dedi. Bunun 3.6 milyonu Suriyeli imiş. 1 milyonu öğrenciler, yabancı şirket veya konsolosluk çalışanları; 324 bini ise uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri varmış. Uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri ile kastedilen mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma altında olanlar.
Türkiye’de 148 bin yabancı öğrenci var. Türkiye’de çalışma izni almış yabancı sayısı Türk ve yabancı firmalarda çalışan 2011’den itibaren 360 bin kişi. Bu hesaba göre 500 bin konsolosluk çalışanı var.
Madem gerçekleri konuşuyoruz. Erdoğan’ın açıkladığı 3.6 milyon Suriyeli dışında var olan 350 bin Suriyeli Kürt son 2 haftada buharlaştı mı? Onlar geçici sığınmacı değil mi? Türkiye’de Suriyelilerden sonra ikinci büyük grup olan ve ayda 10 bin tanesinin sınır dışı edildiği Afganlardan neden bahsedilmedi? Afgan sayısını Birleşmiş Milletler (BM) 196.919 olarak veriyordu. Şimdi durum nedir? 3. Büyük grup olan İranlılar, 4. Büyük grup olan Iraklılardan neden bahsedilmedi sayıları verilmedi?
3.6 milyon kayıtlı Suriyeli ve 350 bin Suriyeli Kürt dışında Türkiye’de ne kadar kayıtsız Suriyeli olduğu hakkında İç İşleri Bakanlığı’nın hesaplanmış tahmini nedir? Örneğin, Ali Yerlikaya Gaziantep valisi iken Gaziantep’te 12 Kasım 2017’de “Gaziantep’te resmi kayıtlara göre 343 bin Suriyeli var. Ancak rakamlarda kayıt eksikliği var. Bize göre bu sayı 110 bin daha fazla” diyerek, kayıtsızlığın büyüklüğünü ifade etti. Mersin’de 207 bin kayıtlı, 200 bin kayıtsız Suriyeli var.
Ayrıca Asya ve Ortadoğu’nun değişik bölgelerinden gelen ve gelmeye devam eden 1.4 milyon sığınmacı da Anadolu’ya yönelik başka bir göç dalgasını temsil etmektedir.
Özetle, 2019 yılı itibarı ile Türkiye’de 6.7 milyon sığınmacı bulunmaktadır. Bu rakam Türkiye nüfusunun %8.6’sına eşittir. Dünya da en fazla sığınmacı Türkiye’de yaşamaktadır.
Ortadoğu ve Batı Asya’nın kavimleri Türkiye’nin milli kimliğini tehdit eder şekilde stratejik göç mühendisliği ile harekete geçirilmiştir. Stratejik göç mühendisliği konusunda çalışmalar yapan Kelly M. Greenhill, stratejik göç mühendisliğini şöyle tanımlamaktadır: “Stratejik göç mühendisliği tabiri, devletler ya da devlet dışı aktörler tarafından, belli bir bölgede yaşayan nüfusun güçlendirilmesi, zayıflatılması ya da muhtevasının değiştirilmesini sağlayan yollarla, askeri ve siyasi amaçlar dahilinde kasti şekilde yaratılmış iç ve dış göçleri ifade ediyor… Mühendislik eseri göçleri yaratan araçlar, tehditten askeri güç kullanımına, kazanç vaadinden finansal teşviklere, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp basitçe geçişin kolaylaştırılmasına uzanan geniş bir skalayı kapsıyor.” [1]
Bugün Türkiye böyle bir süreci yaşamaktadır. ABD, AB, İsrail, PKK, İŞİD Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalmasını istemektedir.
AKP’nin Suriyeli sığınmacılar politikası Türk halkını belirsizlik içinde bırakarak, uyutarak, Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını sağlamaya yöneliktir. Şeref Malkoç 2017’de “Ne kadar teşvik edersek edelim Suriyelilerin yüzde 80’i kalacak” diyordu. 2018’de ise “Büyük devlet olmak için büyük nüfusa ihtiyaç var. Suriyeliler Türkiye için büyük fırsata dönüşebilir.” Eski Tarım Bakanı Fakıbaba ise “Biz Suriyelilere biraz destek verirsek Türkiye’nin sulanabilir arazileri ile her şeyi yapabiliriz. Ben bunu yüzde yüz ile de çalıştırabilsem benim işsizlik oranım bitecek. Biz dışarıdan şu an 3,5 milyon bizim Suriye’den gelen misafirlerimiz var, kendileri gitse biz onları göndermeyeceğiz, bizim ihtiyacımız var.”
Hürriyet gazetesinden Hacer Boyacıoğlu, 4 Temmuz 2016’da Suriyelilere vatandaşlık verilmesi programının detaylarını haberleştirdi. O tarihte biyometrik kimlik verilen 2 milyon 746 bin Suriyeliye, topluma entegrasyonları sağladıktan sonra vatandaşlık hakkı tanınmasının planlandığını belgeleri ile açıkladı. Türk vatandaşlığı koşullarının, Suriyeliler için esnetilmesi için Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’nce bir çalışma yürütülüyor. Entegrasyonda ‘Türkiye’deki Suriyelilere yönelik Politikalar ve Stratejiler İçin Çerçeve Belgesi’ne göre, 7 bakanlık ana sorumlu kurum, 14 destek kurumu, STK’lar ve özel sektörün katkısıyla yürütülen çalışmayla Suriyelilerin entegrasyonu, ‘sığınma, eğitim, sağlık, ekonomik ve çalışma hayatı, sosyal uyum, yerel yönetimler, güvenlik, sivil toplum’ gibi 8 ana dalda eğitim çalışmasıyla sağlanacakmış.
Suriyeli sığınmacılar için sadece vatandaşlık kriterleri tespit edilmekle kalmamış, Suriyeliler için kapsamlı yerleşim planlarının yapılmasına başlanmıştır.
Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından 2017’de hazırlanan ve Bakanlık internet sitesine konulan “Kilis İli 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı-Açıklama Raporu”nda Kilis’e gelen Suriyelilerin en az yarısının Kilis’e yerleşecekleri öngörülmüştür. Kilis’in gelecek planlaması buna göre yapılmıştır. Artık devlet kurumları açık bir şekilde Suriyelilerin Türkiye’de yerleşeceğini söylemenin ötesinde bunun mekânsal planlamasını da yapmaktadırlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı plana göre, 2040 yılında Kilis Türk kenti Kilis değil, Arap kenti “Yeni Ayn El Arap” olacaktır.
Keza İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 96. Maddesi 1 fıkrası gereği hazırlanan ve kamuoyundan gizli tutulan “Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı-2018-2023” Türk halkını Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını kabullenmesi için yapılması gereken psikolojik operasyonu planlayan belgedir. Belgenin Stratejik Amacı daha birinci maddesinde “Göçmenlere yönelik toplumsal kabul düzeyinin güçlendirilmesi ve göçmenlere yönelik olarak toplumsal kabulü artırmak için gerekli tedbirlerin alınması.” Bu tür belgelerin hazırlanması, Türkiye’ye yönelik göçleri daha da artıracaktır. Küresel ısınma, kuraklık ve politik istikrarsızlıkların göçleri teşvik ettiği bir dönemde Türkiye kendisine yönelik göçleri teşvik edici değil, caydırıcı bir tavır almalıdır.
Peki, Suriyelilere ve diğerlerine vatandaşlık verilirse gelecekte nasıl bir nüfus dengesi ortaya çıkar?
2019 – 3.8 milyon Suriyeli Sığınmacı
Kayıtlı 3.8 milyon Suriyeli, Türkiye nüfusunun %4,63’ünü teşkil ediyor. Bugün Türkiye’deki yaklaşık 21.5 kişiden 1’i kayıtlı Suriyeli sığınmacıdır.
2040 – 3.8 milyon Suriyeli Sığınmacı, 7.460.000’e Ulaşacaktır
Kayıtlı 3.8 milyon Suriyeliden yola çıkarsak, 2040 yılında bu sayı yaklaşık 7.460.000 seviyesine ulaşacaktır. Bu sayı, 2040 yılında Türkiye nüfusunun yaklaşık %8’ini teşkil edecektir. 2040 yılında Türkiye’deki her 13 kişiden 1’i Suriyeli sığınmacı olacaktır.
2019 – 5.3 milyon Kayıtlı/Kayıtsız Suriyeli Sığınmacı
Kayıtlı ve kayıtsız toplam 5.3 milyon Suriyeli, Türkiye nüfusunun %6,46’sını teşkil ediyor. Bugün Türkiye’deki her 15.5 kişiden 1’i kayıtlı veya kayıtsız Suriyeli sığınmacıdır.
2040 – 5.3 Milyon Suriyeli Sığınmacı 10.405.000’e Yükselecek
Kayıtlı veya kayıtsız 5.3 milyon Suriyeli sığınmacı Türkiye’de kalırsa 2040 yılında Türkiye’deki Suriyeli Arap kökenli insan sayısı (ve muhtemelen ne yazık ki Türk vatandaşı) yaklaşık 10.405.000 seviyesine ulaşacak. Bu sayı, 2040 yılında Türkiye nüfusunun yaklaşık %11,2’sini teşkil edecek. 2040 yılında Türkiye’deki her 10 kişiden 1’i Suriyeli sığınmacı kökenli Türk vatandaşı olacak.
2019 – 6.7 milyon Türkiye’deki Sığınmacıların Toplam Nüfusu
Diğer Ortadoğu ülkelerinden de gelen kayıtlı veya kayıtsız toplam 6.7 milyon sığınmacı, Türkiye nüfusunun %8,2’sini teşkil ediyor. Bugün Türkiye’deki her 13 kişiden 1’i sığınmacı.
2040 – 6.7 Milyon Sığınmacı Sayısı 12.368.000’e Yükselecek
Diğer Ortadoğu ülkelerinden de gelen kayıtlı veya kayıtsız toplam 6.7 milyon sığınmacıdan yola çıkarsak, 2040 yılında bu sayı yaklaşık 12.368.000 seviyesine ulaşacak. Bu sayı, 2040 yılındaki Türkiye nüfusunun yaklaşık %13,3’ünü teşkil edecek. 2040 yılında Türkiye’deki her 8,5 kişiden 1’i sığınmacı olacak.
Türkiye’nin nüfus yapısının bozulması milli güvenlik tehdididir. Ancak ben bu tehdide dikkat çektiğim için İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu en ağır ifadeler ile bana hakaret ediyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü de benimle polemiğe girmesi için teşvik ediyor. Acaba ben gereksiz yere mi çok endişeleniyorum?
Süleyman Soylu, FETÖ’nün hayır örgütü olduğunu düşünmüş, faaliyetlerinden dolayı hiç endişelenmemiş hatta destek olmuştu. Ben endişelenmiştim ve FETÖ ile mücadele etmiştim.
Süleyman Soylu, PKK ile müzakerenin doğru olduğunu düşünmüş ve desteklemişti. Hatta kısa bir süre önce CNN Türk’te “FETÖ bizi bu nesil PKK’yla müzakere yapabileceğiniz son nesil diye ikna etti. Zokayı yuttuk” diye itirafta bulundu. Ben terörle müzakerenin yanlış olduğunu düşündüm, karşı çıktım ve dönemin Cumhurbaşkanından randevu alarak ziyaret ettim ve 7 sayfalık devlet arşivine giren bir rapor verdim.
Bugün Soylu, Suriyeli sığınmacılar tehdit oluşturmaz diyor.
Ben oluşturur diyorum.
[1] Kelly M Greenhill, Weapons of Mass Migration: Forced Displacement, Coercion, and Foreign Policy, Cornell Studies in Security Affairs, March 2010.